Öncelikle zorunlu bir açıklama yapmak durumundayım. Neredeyse 16 yıldan bu yana köşe yazılarım Pazartesi günleri gazetemde yayınlanmaktadır. Dolayısıyla Pazar günleri yazımı kaleme almaktayım. Hâl böyle olunca seçim sonuçlarından bihaberim. Elbette herkes gibi benimde bir tahmini var ve önceki yazılarımda zaman zaman bunu paylaştım. Ama yine de şunu belirteyim öylede-böylede yani iktidarda-muhalefette kim kazanırsa kazansın ülke çok şeye gebe ve çok şey değişecek. Her iki durumda da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Pandemi salgınında binlerce sevdiğimizi kaybettik.
Gözyaşımız hiç dinmedi. İki yıl boyunca sürekli ağladık-acı çektik. Belki yeni
yılda yüzümüz güler, mutlu oluruz dedik o da olmadı. 2023’de iyi gelmedi.
Siyasetteki çekişmeler ardından 6 Şubat’ta 11 kenti etkileyen büyük deprem
felaketi gözyaşımızı sel yaptı, acımız katladı. İşte son üç yılda böylesine
büyük acılar içinde sandığa gidip oy kullandık.
Öncelikle herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir tespiti
hatırlatayım. İlk kez AK Parti kaybetmek korkusunu iliklerine kadar hissediyor.
Muhalefette ilk kez kazanmaya bu kadar yakın olduğunu çok iyi biliyor.
Seçmen sandık başına giderken 21 yıldır ülkeyi yönetenler
ile ülkeyi yönetmeye talip olanların yaptıklarını-yapamadıklarını,
söylediklerini-unuttuklarını vicdanının bir köşesine not etmiş ve oy
kullanırken bunun dikkate almıştır mutlaka.
Gazeteci olarak onca seçim izledim. Bu seçimlerden hangisi
ilginç diye bir soru sorulduğunda hiç tereddüt etmeden bu seçim derim. Çünkü
öylesine şeyler yaşadık-duyduk ki akıl alır gibi değil. İster cumhurbaşkanlığı,
ister milletvekilliği, ister muhtarlık, ister bir sivil toplum örgütünün seçimi
olsun kim kazanırsa kazansın yeter ki demokrasinin gereği yapılsın ve kaybeden
kazananı tebrik ederek görevini devretsin. İşte o zaman demokrasi tam anlamıyla
yerine gelmiş olur. Kaybeden kim olursa olsun görevi devretmeme gibi bir
düşüncenin içerisinde bulunmamalı, demokrasi dışı yöntemlere başvurmamalı. Bir
dahaki seçime kadar denetleme görevini en iyi şekilde yerine getirmelidir.
Ancak bugün görüyoruz ki bu yöntem 31 Mart 2019 yerel
seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde işlememiş -ki daha önce de
işlememişti ya… Söz konusu bölgelerde seçimle göreve gelen belediye
başkanları henüz seçim yeni bitmişken ve henüz hukuk önünde varsa suçları
kanıtlanmamış iken, halkın oylarıyla işbaşına gelen yerel yöneticiler görevden
alınmıştı. Üstüne üstlük bu itiraf öylesine sıradan birinden de gelmedi, işin
en tepesindeki kişisinden, yani İçişleri Bakanından geldi.
Peki, ne diyor İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: İçişleri
Bakanı oldum. Cumhurbaşkanımız beni çağırdı. Dedi ki; ‘Süleyman, ben bu
Güneydoğu’daki HDP’nin, PKK’nın belediyelerinden rahatsızım. Çünkü bunlar
çocukları alıp dağa götürüyorlar. Devletin vergilerini PKK’ya gönderiyorlar.
Onlar da kurşun olarak bizim Mehmetçiğimize dönüyor. Bunları derhal görevden
alacaksın’ dedi. Ya benim istediğim bir göz Tayyip Erdoğan verdi bana iki göz.
İki gün geçti, sabah 8’de bir operasyon hepsini görevden aldık.
Aynen böyle dedi ve istisnalar hariç neredeyse hiç kimseden
ne bir ses, ne bir tepki, ne de başka bir şey geldi. Oysa temel hukuk doktrini;
Masumiyet karinesi, suçsuzluk ilkesi veya uluslararası hukuk terimi olarak
presumption of innocence; suç kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sıfatıyla
değerlendirilemeyeceğini ifade etmektedir.
Bu duruma baktığımız da hani millet iradesine saygı,
Hani seçimle gelen seçimle gider sözü,
Hani hukuk önünde herkesin eşitliği.
Bu itiraftan sonra ne olacak?
HDP’nin kazandığı 65 belediyeden 59’u görevden alındı,
yerlerine kayyum atandı. Bu belediye başkanlarından kaçı iddia edilen suçlardan
hüküm giydi?
Kaçı halen tutuklu?
Halkın oylarıyla seçilen bu belediye başkanlarının hakkı,
hukuk ne olacak?
Yerlerine atanan kayyumların alelacele sattığı araziler, partizanca
dağıttığı ihaleler, işe alımlarda yaptığı hukuksuzluklar, giderayak kentin en
gözde yerlerine bir gecede kurulan büfeler, uzun yıllara yayılan sözleşmeler ne
olacak?
Bu seçim sonucunda ya bunlar devam edecek, ya da hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak.
Sevgiyle kalın.